Termik santrallerinin bacalarına filtre takılmasını zorunlu hale getiren yasa değişikliğinin 2,5 yıl daha ertelenmesine ilişkin kararın TBMM’den geçmesiyle kamuoyundan büyük tepkiler geldi. 

Diğer yandan, alınan karara rağmen konu hakkında farklı bir açıklama yapan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ise, termik santrallere filtre takımı için 6 ay süre verdiklerini söyledi. Bakan Kurum yaptığı açıklamada, santrallere filtre takımı ile ilgili 6 ay süre verdiklerinin altını çizerek, 2022’ye kadar bekleme gibi bir durumun söz konusu olmadığını ileri sürdü.

Bakan Kurum, termik santrallerin çevre mevzuatına uyma zorunluluğuna ilişkin soruya verdiği cevabi açıklamasında, “Bu konuda 2020 başına kadar süreyi veren AK Parti’nin de dahil olduğu tüm milletvekilleri. Bu sürecin sonunda bazı santrallerde yenileme oldu, bazıları buna ilişkin adımları atmadılar. Termik santrallerin filtrelerinin 6 ay içinde yapması lazım. Başlamazsa, 6'ncı aya müteakip ceza kesilir veya proje vermemiş tedbir sağlamamış ise biz de gider filtrelenmeye ilişkin adımı atarız. Yükleniciden bedelini alırız diyoruz, biz kendi bütçemizden yaparız demiyoruz" ifadelerini kullandı.

MUÇEP'in konuyla ilgili açıklaması: "Termik Santrallere Çevreyi Daha Fazla Kirletme İzni Verilemez!" 

Bu teklifteki süre uzatımından yararlanacak santraller zaten devlet tarafından onyıllarca çevre izinleri ve doğru düzgün çalışan baca filtreleri, atıksu arıtma tesisleri, düzenli kül depolama sahaları olmadan işletilen kamu santralleridir. Ortlama yaşı 30 olan bu santraller özelleştirilmeleri kolaylaşsın diye 2013 yılından beri bu kez özel sektör tarafından havayı, suyu, toprağı kirleterek çalıştırılmaktadır. Yani kamu işletsin, özel sektör işletsin fark etmez; kömürlü termik santraller başta kömür bölgelerindeki halk olmak üzere doğa ve toplum için ekolojik yıkım, hastalık, ölüm, yoksulluk anlamına geliyor.

MUĞLA'DA 2 GÜNLÜK BEBEK HAVA AMBULANSINI ALARMA GEÇİRDİ MUĞLA'DA 2 GÜNLÜK BEBEK HAVA AMBULANSINI ALARMA GEÇİRDİ

Muğla da tam 40 yıldır kömürün baskısı altında yaşamaya mahkum bırakılmış bir il. Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri ve bu santrallere yakıt sağlayan onbinlerce dönümlük açık ocak linyit işletmesi 40 yıldır Muğlalı köylü için istimlak demek, zorla yerinden edilme demek, zeytinliklerinin ve tarım alanlarının yok edilmesi, yani köyü, evi barkı ile birlikte geçim kaynaklarını, mesleğini de kaybetmek demek. Doğa için orman ekosistemlerinin, yeraltı ve yerüstü su varlıklarının yok edilmesi, havanın, suyun, toprağın asitler, ağır metaller, kalıcı organik kirleticiler, radyoaktif maddelerle kirletilmesi; bitki, hayvan, mantar, mikroorganizma tüm canlıların yaşam haklarının elinden alınması demek. Bu üç kömürlü termik santral ve kömür madenleri, başta Muğlalılar tüm insanlık için kanser, KOAH, kalp ve damar hastalıkları, çocuklar için zihinsel ve bedensel gelişim bozukluğu demek… 45.000 insan için erken yaşta ölüm demek.

Santraller ve madenler bugün kapatılsa bile Muğla’da 40 yıldır yaşanan bu yıkımın tamamen geri çevrilebilmesi mümkün değil. Kaybedilen insan ve canlı yaşamı zaten geri getirilemez. Ekosistem ve insan sağlığına ölümcül zararları olan tehlikeli maddeler kuşaklar boyunca toprağımızda ve sularımızda kalmaya, doğayı ve biz insanları hasta etmeye devam edecek. Yok ettiğimiz ormanların aynı alanlarda yeniden yeşerebilmesi için belki yüzlerce yıl geçmesi gerekecek. Kömürün neden olduğu iklim değişikliği artık kriz boyutlarında ve tüm gezegendeki yaşamı tehdit etmeye onyıllar boyunca devam edecek.

Buna rağmen, Hükümet, bu yaşam düşmanı santrallere hiçbir çevresel önlem almaksızın 2,5 yıl daha çalışma izni veriyor.

Hiç kimsenin bahsetmediği acı bir gerçek daha var: Muğla’daki 3 kömürlü termik santral tüm baca gazı arıtma tesislerini Avrupa Birliği’nin mevcut en iyi teknoloji standartlarına göre en ileri teknolojili filtreleri, azot ve kükürt arıtma üniteleri kursalar bile, özelleştirildikten sonra çalışmaları planlanan 25 yıl boyunca en az 5.000 kişinin daha erken yaşta ölmesine yol açacak. Üstelik bu tahmine su ve toprak kirliliğinden, ağır metallerle kirlenmiş gıdalardan, kül barajlarında onlarca yıldır kontrolsüz biirktirilen radyoaktif atıklardan kaynaklanacak sağlık sorunları ve erken ölümler dahil bile değil.

Bu hesabı bir de tüm Türkiye’deki 15 eski teknolojili kömürlü termik santralin tamamı için yaptığımızı düşünün!

Kısacası, filtresiz ya da filtreli fark etmez: kömürden elektrik üretimi doğa ve insan sağlığına zararlıdır; doğanın ve insanın sağlıklı yaşam hakkının ihlalidir. Değil bacasında arıtma tesisleri olmadan 2,5 yıl daha çalıştırılması; bir gün daha çalıştırılmalarına sabrımız kalmamıştır.

Çevre mevzuatından muafiyet tanınmasının, artık ekonomik açıdan da hantallaşan, yeterince kâr getirmeyeceği düşünülen bu santrallerin özelleştirilmesi için özel sektöre sunulan pek çok teşvik kaleminden biri olduğunu gayet iyi biliyoruz. Hükumet böylece IMF ve Dünya Bankası’na verdiği enerji sektörünün tamamen özelleştirilmesi sözünü yerine getirmeye uğraşıyor. Oysa eğitim, sağlık, su temini hizmetleri gibi enerji üretimi de kamu hizmeti olmalı, kamu yararına yapılmalıdır; özel sektörün kârlılığına yönelik düzenlenemez.

“Elektrik talebi yükseliyor” gerekçesinin doğru olmadığını da biliyoruz. Türkiye’nin elektrik üretimi kurulu güç kapasitesi elektrik tüketiminin çok üstündedir. Türkiye Elektrik İletişim A.Ş.’nin yayınladığı (TEİAŞ) resmi verilere göre, 2017 yılında 297.277,5 GWh’lik kurulu gücün sadece %55,2’si kullanılmıştır. 2018 için yıllık ortalama kullanma faktörü henüz yayınlanmamıştır. Ancak 2018 yılında derinleşmeye başlayan ekonomik kriz nedeniyle elektrik tüketiminin daha da düşmüş olabileceğini tahmin etmek çok yanlış olmaz. Tüm kömürlü termik santraller ve kömür madenleri bir an önce kapatılmalıdır.