Muğla'da, sert başlayan kış birçok sorunu da gözler önüne serdi. Henüz aralıksız fırtına günleri yaşamadık ama ön gösterimi bize birçok şey anlattı...

Cumartesi günü itibari ile başlayan pazar günü de etkili olan ve ara ara şiddetini arttıran sağanak yağış ve rüzgar deniz taşkınlarına sebep oldu. Bazı bölgelerde iskele platformlarının sökülmesi ve deniz kıyısındaki işletmelerin zarar görmesi Muğla'da gündemin ana maddesi oldu.

Dalaman'da hortum dolayısıyla uçan çatılar, zarar gören arabalar, işyerleri ve evler...

Marmaris, Bodrum, Menteşe ve Milas'ta adeta nehire dönen caddeler, sokaklar. Özellikle kıyı şeridinde esnafın düştüğü içler acısı hal... Tabi böyle yazınca Kötekli esnafı "Bizimki de kayıp değil mi?" diye sorabilir, "Denizden geleni anladık da kuldan geleni idraka gücümüz yetmedi" diyelim! 

AFAD turuncu bölge ilan edip, nereleri işaret ettiyse, istisnasız hepsi, olumsuz hava şartlarına eklenen ihmal sonuçlarından zarar gördü. 

Bakın doğa tarafından ciddi uyarıların geldiği bir seçim sathındayız. Genele baktığınızda, her sene bu mevsimde yaşanan gerçekler bunlar. Nedense yaşanıyor, can yakıyor ama sonrası sessizlik. 

Kaç defa uyarıldık aynı yerden saydınız mı? Bak haberlere Google hatırlatsın 2011 sonrası özellikle Ekim - Mart arasında say bakalım Muğla'da Fırtına, yağmur, sel, deniz taşması haberlerini... Aynı bölgeler, benzer sonuçlar. Bir önceki seneden ders alıp "güçlendirme yapayım" yok, "kıyı şeridini şu aralıkta boşaltayım" yok, "şu bölgeleri tasfiye edeyim, halkı daha güvenli bir konuma kavuşturayım" yok! Yok! Yok! 

Peki ne var?

 İklim değişiklikleri dolayısıyla susuz kaldık. "Aman tasarruf edin!" diye halkı defalarca uyarıp bununla yetinmek var! "Maalesef bazı şeyler yaşayarak anlaşılıyor." demeyi isterdim ancak kaç kez yaşamak gerekir, bilmiyorum.

Aday adaylarının, aslen adaylığı onanacak isimlerin "durum eleştirmek" yerine "durumu netleştirmek" olmalı dertleri.

Durumu netleştirelim: Muğla'da su sıkıntısı yok! 

Teknik bilgi eksikliği var. 3000 yıllık su sarnıçlarına aval aval bakacak kadar eksik teknik bilgi ve  donanıma sahibiz. Alt yapıyı çözecek kadar iletişimi güçlü, özel-kamu fark etmez her kesimden görüşleri dinleyecek, işbirliklerini yönetecek, akli melekeleri üstünde taşıyacak kadar ehil kadrolar oluşmadıkça daha çok ağlar, daha çok bedel öderiz;maddi- manevi.

Lütfen teknik kadroları geliştirin, tevekküle geçmeden tedbiri almış olalım! 

Ben "nepotizm" belasından dem vururken, adam kayırmaya yeni stil ekleyip "ne var canım onda, bal tutan parmağını yalar " diyenlere, beni "tehlikeli" ilan edenlere şimdiki sözlerim: Ne akınızda, ne karanızdayım. Benim derdim varsa yoksa halkı düşürdüğünüz durum! 

Çeşmesinden, musluğundan akmayan su evinden, işyerinden taştı. Sokakta caddede ne yaya yürüyebildi, ne arıza vermeyen araba kaldı! "Haydi ben dediğin gibi 'tehlikeliyim' diyelim. Vallahi de billahi de sizin cehaletiniz kadar yaşamı kötü etkilemiyorum. Kimlerin arkasında durduğunuza, iş yapanları dışlayıcı tavırlarınızın nelere yol açtığına bakın! Pamuklara sarıp büyüttüklerinize de dikkat edin! 

Biti beslersen, kucağına alacağının adı da belli sanı da! Sonra iş sana yansıyınca "ben ne yaptım? " demek ne seni, ne de toplumda oluşan yarayı düzeltmeyecek!

Şimdi al o iki elinin arasına başını da iyi düşün: "Haftasonu yaşananlar sadece 'doğal afet' diye açıklanabilir mi? Ehliyetli kadrolar iş başında olsaydı esnaf bu kadar kayıp verir miydi?" vicdanına ver cevabını. 

Adaylığı gündemine almış okuyucularım özellikle siz, bu sorulara şunları da ekleyin: "Elinizde sihirli değnek var mı? Gelecek sene ilk sonbaharda bunların önüne geçmeye öngörünüz yetecek mi? Mevcut şartları, tekrarları değiştirecek çapta mı çıktınız yola? Yoksa dayınızın nüfuzuna, amcanızın cüzdanına mı güveniyorsunuz?" 

Son soruya "evet" diyeceklerin sayısının çok olduğunu biliyorum. İcraat makamları ve kritik öneme haiz kurumların başına getirdiğimiz kimselerin, toplumu yetersizlikleri ile adeta kemiren hali, "Ben arkamı sağlam tutayım da önümde ne olursa olsun." duyarsızlığı çok yoruyor bizi. Bu bencillikten saygı doğmaz! Çünkü bu ahlak noksanlığıdır! Farkına varmalıyız.

Önce neye hizmet ettiğimize kani olalım sonra kariyer peşine düşelim! 

Sorumlu arıyoruz ya sorunlara dair. Kimse giymiyor sorumluluk ceketini. Hep dışarıda arıyoruz kabahatliyi. ŞİMDİ önce kendimize bakalım! 

Velhasılı  şairin dediği gibi "Demeye de dilim varmıyor ama kabahatin çoğu BİZİM be Canım Kardeşim!"

Haydi selametle...