Değişim deyince eminim CHP geldi ilk akla. Neden? Grup Başkan Vekili Özgür Özel'in cuma günü yaptığı basın açıklaması, ardından İzmir ve Konya İl Kongrelerinde izlediğimiz kavgalar...!
Muğla'da Menteşe Kongresi'nde yerel aktörlerin halkın dertlerine yabancı söz dalaşına girdikleri o görüntüler, sarf edilen sözlerin hepsinin çapının bir koltuk hacminde sıkışması...

AĶ Parti'de de imalar alıp başını gidiyor. Sahilleri rant kapısı görenlerin yankısı sürerken Akbük eyleminde örneği verildiği gibi, Aydın'da, Bodrum'da yaşananlara belediye meclis üyelerinin sessiz kalışına şimdi bir de Hasan Dirin'in yazılarında değindiği dosyalar eklendi. Sessizlik korunuyor korunmasına da şüpheyi ve zannı büyüten hali olduğu yerde kalmıyor!

CHP'li Milas Belediyesi konteyner cezası kesti Akbelen köylülerine, ulusala hatta uluslararası basına sızmış bir konuda AK Parti İl/İlçe Başkanlığından ses çıkmadı. 4 yıllık sessizlik sadece bir defa bozuldu. Yetkili sendika başkanının yanına alıp TBMM'ye götürdüğü muhtarlar sayesinde. Çiçeği burnunda vekiller Ankara'da, kapılarında bulunca muhtarları bir zahmet fotoğraf verdiler. Altına iki satır da yazılmalıydı. İş başa düşünce sağ olsun yazdı arkadaşlar. Epi topu bu işte!

İYİ Parti ile ilgili düğün fotoları hariç çıt yoktu. Bodrum için yer yerinden oynayınca sessiz kalmadılar. Düzenlenen basın toplantısı aksiyon için yazılan köşelerin yapamadığını yapar da çözüme yol açar mı ? Zaman gösterecek. "Yerel seçimde ittifak yok" diyorlar. Ancak; nedendir bilinmez, "MHP ile eninde sonunda el sıkışırlar" gibi geliyor bana. Duyduğum bir şey yok sadece MHP Lideri Devlet Bahçeli bir konuyu ilk dile getiren olunca önce "yok daha neler" deyip sonradan "aaa tam da dediği çıktı" sahnesi fazla yaşandı yakın gelecekte. Belki fazla tekrara aldanıştır benimki kimbilir?

Bu kadar siyaset yeter mi? 

Biliyorum halkın gündeminde de anca bu kadar yer tutuyor. Bir gün dönüp bakarsanız görüp göreceğiniz tablo bu. Şanslıysanız, tepki verecek halleri kaldıysa bir iki isyan cümlesi o kadar. Kapılarına dayanacaksınız ya yakında, şimdiden hazırlayın kendinizi; salon koltuklarının rengi değil hiç dertleri!

Ülkemizde değişim, 1950'lerle başlamış ve bana kalırsa  çok yanlış anlaşılmış. Önce gayrimüslimler, ardından bizim gibi düşünmeyenler dışlanmış, peşi sıra askeri darbeler gelmiş ve sonuç "biz" olmaktan vazgeçmişiz, "kendimiz" olmaya korkmuşuz. O sımsıkı birbirini tutan eller, zorla ve acılarla ayrılmış. Yüreklerde bir yangın o günler, hala külü yanan. Yine de "Peygamber dileğidir" diye umut yaşamış. Ümit var olmuşlar hep. Küçücük bir mumda da olsa ateşin ışığı kalmış.

Cumhuriyetin çocuklarına bakıyorum. Yıldız Kenter'e, Genco Erkal'a, 90 yaşını devirmiş Haldun Dormen'e. Hayatları Türkiye'nin yakın tarihini aydınlatan aydınlara, sanatçılara. Kaç kez devrilirse o kadar ayaklanmışlara. Maddi manevi kayıplarına kulak asmadan bugüne gelenlere ve yetinmeyip yarında yer tutanlara bakıyorum. Yüzlerce çırağı usta yapanlara, hiç yılmayanlara... Şimdiki bizde olmayan tek bir fark var; onlarla aramızda: Sevgi!

Biz, değişimi "sevgiye yüz çevirmek, kendinden başka kimseyi düşünmemek", "biz" dilini terk edip "ben" dilini sahiplenmek olarak algıladığımızdan beri adımları hep geriye atmışız! Güneş'e sırt çevirip büyük gördüğümüz gölgelerden korkmuşuz.

Gelin, Abdülbaki Gölpınarlı'nın 1973'de yaptığı tarihi İstanbul Konuşmasından küçücük bir bölüme göz atalım şimdi:

"Herkes birbirinin sözüne riayet eder. Özüne saygı beslerdi ve bu saygı bilmeyenler pek ayıplanırdı. Kaçınılırdı onlardan…

“Meclis bozan” denirdi onlara ve pek nadir bulunurdu böyle kişiler…

Bir çeşit hoşgörü vardı: “İnancı inanılmasa bile hoşgörüş, ayıplananın ayıbını örtüş…"

İnancı ayrı olan sağsa, gıyabında “Allah hidayet etsin” diye anılırdı. Ölmüşse “dinince dinlensin” denirdi. Körün, sağırın yanında körlükten, sağırlıktan söz edilmezdi. Ayıplananın yanında o ayıbını hatırlatacak sözden kaçınılırdı ve böylece bir mecliste herkesin ilk düşüncesi buydu…"

Sizce burada yazılanların ne kadar ilerisindeyiz? Bir düşünün lütfen. Nasıl aldık emaneti? Neyi bırakıyoruz yarına? 

Manayı yitirdiğimiz yerde maddeyi korumak imkansızlaşır. İnsan, maddeye teslim olduğunda insaniyet kaybolur.

Haydi selametle...