Sevgili okurlarım, 28 Nisan 2022 gecesi yaşadığım bir olaydan dolayı bu haftanın "Ters Köşe" konusunu "işgüzarlık ve güç zehirlenmesi" olması gerektiğine kanaat getirdim.

28 Nisan 2022 Perşembe günü gece saat 23:20 sıralarında Ortaca'da bir kafede otururken karşımda yer alan 15 Temmuz Demokrasi ve Şehitler Meydanı'nda emniyet güçlerinin çevreyi güvenlik şeridine aldığını gördüm. Gazetecilik refleksiyle hemen olay yerine giderek durumun ne olduğunu öğrenmeye çalıştım. Ortada terk edilmiş veya sahibi belli olmayan bir valiz var ve durumdan şüphelenen vatandaşlar olayı emniyet güçlerine iletmiş. Haliyle bomba olma ihtimaline karşı emniyet güçleri terkedilmiş şüpheli valizin çevresinde bir güvenlik çemberi oluşturmuş.

Bu olayda ne var diyeceksiniz ki haklısınız buraya kadar bir anormallik yok. Olaylar bundan sonra başladı. O an yanımda sadece cep telefonum olduğu için olay yerinden görüntü almak istedim. Tamamen güvenlik şeridinin dışından hatta biraz daha gerisinden valizin ve güvenlik şeridinin olduğu alanın görüntülerini alırken, valiz başında duran takım elbiseli bir emniyet mensubu parmağıyla bana doğru işarette bulunarak biraz önümde duran iki bekçi arkadaşımızı uyardı. Uyarı sebebiyse görüntü alınmasının istenmemesi. Emniyet mensubunun uyarısının ardından bekçilerden biri arkasını dönerek bana doğru geldi ve "Burada görüntü alamazsın, yasak, sil o görüntüleri, temizle telefonu vb." sözler sarf etmeye başladı. Kendisine gazeteci olduğumu belirterek kimliğimi gösterdim. Ancak herhangi bir etkisi olmadı. Aldığı emrin etkisinde olan bekçi ısrarla görüntüleri silmemi ve görüntü almamın yasak olduğunu belirtti.

Gerek gazetecilik hayatımda, gerek gazete sahibi olduğum dönemde hiçbir zaman bu devletin güvenlik güçlerine, jandarma, polis teşkilatına veya herhangi bir devlet kurumuna yönelik saygısızlığım, kasıtlı bir hareketim ya da yanlışım olmadı. Milliyetçi ve Devletçi anlayışımız ve hayat görüşümüz doğrultusunda her zaman yasalar önünde saygımı korudum, hatta iftira atmaya, genelleme yapmaya çalışılan olaylarda art niyetli kişi ve grupların karşısında yer aldım.

Bir basın mensubunun, gazetecinin görüntü almasını, haber yapmasını, halkın haber alma özgürlüğünü engelleyemezsiniz. Bulunduğunuz makam, isminizin başındaki sıfat size her şeyi "keyfinizce" yönetip, yönlendirebileceğiniz bir yetki ve güç vermez. Bu gücü ve yetkiyi kendinizde göremezsiniz, gördüğünüz anda size ya "işgüzar" ya da "güç zehirlenmesi" yaşıyor derler. Daha da kötüsü, bu tür eylemlerde bulunanlar yüzünden Devletin kurumları, Jandarma ve Polis ekipleri üzerinde genelleme yapılarak birey değil topluluklar suçlanır. Buradan da İçişleri Bakanlığı ve İçişleri Bakanı'na uzanır. Daha da ileri taşımak isteyenler "Bakanı da atayan Cumhurbaşkanı" der ve bir işgüzarın hareketi devleti yöneten hükümete kadar etki eder.

Herkes kendi işini yasalar ile çizilen sınırlar dahilinde yaparsa, hayat daha yaşanır olur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 28. Madde. Basın hürdür, sansür edilemez.

Son olarak, "şüpheli valiz" olayına geri dönelim. İşgüzarlık ve güç zehirlenmesi etkisiyle, parmak sallayarak basın sansürü uygulatmaya çalışan sayın görevliye birkaç sorum olacak haliyle.

-Şüpheli valizin çevresinde güvenlik şeridi çekildi bu doğru. Peki trafik kesilip yol ve sürücüler güvenlik altına alındı mı? Çünkü valiz cadde kenarındaydı.
-Şüpheli valizin hemen başında park edilmiş aracın orada işi ne? O aracın da kaldırılması gerekmiyor muydu?
-Şüpheli valizin başında neden 4-5 kişi toplanmıştınız? Olası bir bombalama olayında kendi can güvenliğinizi tehlikeye atmadınız mı?
-Şüpheli valiz için bomba ima uzmanı çağırdınız mı? Valizin çevresi araç ve insandan arındırıldıktan sonra fünye ile konrollü olarak patlattınız mı?

Şimdi bu sorulara cevap vermeden, işi kitaba uygun yapmadan kalkıp basına sansür uygulamaya kalkarsanız...

Kontrolden çıkan güç, gücü kullanana değil, o gücü size verene sirayet eder. Kimse dur demezse, o güç sade vatandaşı ezer.

Polis Huzur, Güven Verir. Kalın Sağlıcakla...